Sonbaharın en güzel anlarından biri, ağaçların gölgeleri yere vurduğunda, ayağımızın altında çıtırdayan yaprak sesleri ile yürüyüş yapmaktır. Doğaya en yakın renk olan toprak renklerinin rahatlatıcı etkisi özümüzü hatırlamamıza yardımcı olur.

Aslında bir doğa olayı olan bu renk değişiminin nedenini merak ettik ve sizinle paylaşmak istedik.

Teorilerden biri, gündüz saatlerinin kısalıp gece saatlerinin uzamasının yapraklardaki kimyasal değişimi etkilemesi olarak biliniyor. Klorofil, bitkilere fotosentez sonrası yeşil rengi veren bir pigmenttir. Gün ışığının azalması ile beraber bitkilerin fotosentez oranı düştüğü için, yaprağa kırmızı rengi veren antosiyanin maddesinin artması ile beraber yapraklarda renk değişimi gözlemleyebiliyoruz.

Gün ışığından faydalandığımız zamanların yavaş yavaş kısaldığı sonbahar mevsiminde, yaprak renklerinin değişimi teorisinin yanı sıra, sıcaklık ve nem oranını da etkileyen başka faktörlerden biri. ABD ulusal orman servisi, soğuk gecelerin, yaprağa giden damarların aşamalı olarak kapanmasını ve yapraktaki kimyasal değişimle beraber kırmızı, sarı, mor gibi tonlara doğru geçiş yaptığını gözlemlemiştir. Bununla beraber yüksek yerlerde ağaçların, alçaktaki ağaçlara göre daha hızlı renk değiştirmesi de bilimsel gözlemlerden biridir.

Meşe ve Akağaç gibi bazı türlerin, diğerlerinden farklı olarak yalnızca sonbaharda üretilen kırmızı renk pigmentine sahip olduğunu araştırma sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkar.

Son olarak, adeta bir tabloyu andıran, göze ve estetik algıya hitap eden kırmızı renkli yaprakların renk değiştirmesinin altında yatan nedenin sadece böceklere karşı olan bir savunma mekanizması olduğu ile ilgili araştırmalar da mevcut. Böcekler kışı, sıcak ağaç gövdesinde geçirmek isterler. Böcekler ağaçların yapraklarında bulunan aminoasitlere çekilir. Bilim adamları, sonbahar mevsiminde bu aminoasitlerin ağacı korumak için dallara ve gövdeye doğru ilerlediğini ve böcekler için elverişsiz bir alana dönüştüğünü gözlemlemiştir. Dökülme ve renk değişimi evrimsel olarak böceklere karşı bir savunma mekanizması olarak varlığını günümüze kadar sürdürmektedir.

Biz bu güzelliği resimlere, fotoğraflara, anılarımıza katarken arka planda bilimsel ve evrimsel bir süreç olduğunu bilmekle beraber yine de her güzel doğa olayı gibi bunu da gerçeklikten uzak değerlendirip tadını çıkarmanın bir sakıncası yok.