‘’10.000, 50.000 veya 100.000 bin yıl önce doğmuş bir çocuk olsaydınız, hayatta kalabilmek için ateşe ihtiyacınız olacaktı. Ateşte nasıl ustalaşacağınızı öğrenmeniz gerekiyordu.’’                                                                                                                                                 Daniel FESSLER

Antropoloji profesörü Daniel Fessler’e göre insanlar içgüdüsel olarak ateşi nasıl üretebileceklerini bilmiyorlar. Fessler, bunun öğrenilmesi gereken bir yetenek olduğunu söylüyor.

İnsanlar uzun yıllar boyunca ateşi hayatta kalmak, ısınmak ve yemek pişirmek için kullandı. Ateş o zamanlar yaşam devamlılığı için bir araç olarak görüldü.  Modern zamanda üretilen elektrikli cihazlar sayesinde ateş bir zorunluluk olmaktan çıktı.

 

Peki o çıtırdayan odun sesi eşliğindeki kızıl görüntüyü neden bu kadar seviyoruz?

Soğuk bir kış gününde, şömine karşısında geçirilecek vakit kadar davetkar az şey vardır. Ateş evrimimizin bir parçası olduğu için ihtiyaç dahilinde olmasa da ateşin görüntüsü bizi hala büyülemeye, ruhumuzu ısıtmaya devam ediyor.

Alabama üniversitesi 226 denek üzerinde yaptığı araştırmadan çıkan sonuç bir ateşi izlemenin kan basıncını düşürdüğü yönünde. Araştırmacılar deneklerden şömine ateşi izlemelerini istedi. Katılımcıların kan basıncında ortalama yüzde beşlik bir düşüş olduğunu gözlemlediler. Ateşin yanında durduğumuzda, tüm duyularımızın dış uyarıcılara kapandığı ve odak noktasındaki dalgalanan alev görüntüsünün kaygılarımızı azalttığı da yine bir araştırma sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Yine kendi tarihimize döndüğümüzde ateşin bir sosyalleşme aracı olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Taş devrinde, insanlar sosyalleşmek için kamp ateşi etrafında sohbet edip, birbirlerini tanımaya çalışırlardı.

Modern zaman için de tanıdık bir görüntü değil mi?

Şu anda devamlılığı sağlanan hangi davranış örüntüsü varsa bizim evrimsel tarihimizin bir parçasıdır. Atalarımızdan genetik kodlarla aktarılan bazı duygular ve davranışlar bilinçli ya da bilinç dışı olarak günümüze kadar gelmiştir. Ateş de bu sürecin en önemli parçalarından biri olarak yaşama bağlanma güdümüzü besler. Bu yüzdendir ki ateşe hala hayranlıkla bakar, sesini dinler ve ruhumuza işleyen dinginlik hissini yaşamak isteriz.