Ormanda kitaplardan daha fazlasını bulacaksınız. Ağaçlar ve kayalar size hiçbir öğretmenin asla söyleyemeyeceği şeyleri öğretecek.”
Clairvaux’lu Aziz Bernard

Yaşam  kolektiftir. Farklı hücrelerin canlı bir varlığı oluşturması gibi, farklı türler de ekosistemi ve yaşamı oluşturur. Buradan yola çıkarak yeryüzündeki tüm yaşam biçimlerinin birbirine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Kendimizi başka, doğayı başka bir şey gibi görme bakış açısını değiştirmek, doğanın bir parçası olduğumuzu her defasında kendimize hatırlatmamız gerekir.

Yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan maddi ve manevi her şeyi bize doğa sunar. Bu bütünlüğün içinde sadece bir canlı türü olduğumuzu ve bunu korumak için bizim de bir görevimiz olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Doğa üzerinde otorite kurmak yerine uyumlu olmak belki de seçeceğimiz en iyi yollardan biri.

150 milyon yıldır var olan ağaçların, böceklerin ve otların yanında, insan türünün kendini var etme çabası atalarımızdan genetik olarak bize geçen en önemli mirastır.

Yemyeşil bir ormanda kamp yapma isteği, modern yaşama kıyasla ilkel sayılabilecek araç gereçlerle yaşamını sürdürme gayreti ve bundan keyif alabiliyor olma durumunun nedeni de budur aslında. Macera isteği gibi görünse de asıl olan özümüze dönme isteğidir. Şehir yaşamında eksik olan o parçayı tamamlamaktır. Ancak bu şekilde bütünsel huzura ve dinginliğe ulaşabiliriz.

Çünkü biz yıllarca, ormanlarda, dağlarda, kumsallarda ve vahşi doğa ile içi içe yaşadık.  Onların sesini dinledik, onlarla konuştuk ve bunu nesillere aktardık. Modern hayat bize güvenli ve konforlu bir hayat sunarken doğamıza aykırı olan bir çok şeyle de bizi yüzleşmeye zorladı. Bir nehir ya da göl kenarında otururken, bir ağaç gölgesinde dinlenirken, çimlere, toprağa basarken kısacası doğa ile fiziksel ya da psikolojik temas kurduğumuz her anda kendimizi yenilenmiş gibi hissetmemiz bu yüzden.